Yaz ayları sadece güneş, deniz ve tatil demek değil; aynı zamanda belli başlı yemeklerin mevsimsel geri dönüşü demek. Mis gibi zeytinyağlılar, taze sebzeler, yoğurtlu salatalar derken, bazı tabaklar sofraya gelir gelmez yüzlerde hafif bir buruşma yaratabiliyor. Herkesin çocukluğundan kalan bir "kabak travması" ya da bir "fasulye kaçamağı" vardır mutlaka…
Hele o sulu zeytinyağlı hali… Anneler ısrarla sever, çocuklar ise “bir kaşık yeter” der.
Kokusu bir apartmanı boşaltabilir. Tatil beldesinde tamam ama eve taşınınca işler karışıyor.
Yoğurtlusunu severiz belki ama limonlu-zeytinyağlısı, bazıları için tam bir “yeşil işkence”.
Kabak, patlıcan, semizotu… Yaz demek her şeye yoğurt dökmek demek. Sosyal ortamlarda mesafe koruma garantili.
Plaj nostaljisi tamam ama dişe yapışan kabuklar, bitmek bilmeyen çiğneme maratonu?
“Yaz gelmiş, taze fasulye yapılmış” sevincini yumurta biraz gölgeleyebiliyor.
Biraz yumuşamış mı, fazla mı sulu, yoksa taş gibi mi? %100 ideal şeftali nadir bulunur.
Domatesin mevsimi tamam da… Pilavda sulanmış domates parçası bazılarının kabusu.
“Diyet yapıyorum” bahanesiyle sofrada yer bulan ama kimsenin gözünün aramadığı lezzet.
Yanık kokusu baskınsa, patlıcanın tüm albenisi gidiyor. Üstüne bir de kabuğu ağza gelirse…