Sevgili Lezzet okurları...
Sizlerle buluşmak benim için büyük bir ayrıcalık. Yıllardır hep masasında sayısız dergi olan birisinin birdenbire Lezzet dergisinin kıymetli sayfalarında kendini bulmasının değerini, heyecanını tarif etmem gerçekten çok zor. En sonunda yeme içme tutkumu bilen dostlarımın ve Lezzet ekibinin yoğun ısrarlarına dayanamayarak kalemi elime aldım. Çocukluğumdan beri güzel yemekle güzel bir sohbet tartışmasız en sevdiğim hobim. Yaşamım boyunca babam Ahmet Başar’dan öğrendiğim birçok şey var. Bana kattığı en güzel şeylerden biri de mutfağa olan merakım. Farklı, lezzetli, özel yemekleri büyük bir keyifle denerim ve araştırırım. Dünyada yemeğe dair neler olup bittiğini her zaman merak ederim. Ekibimizle artık bunları sizlerle paylaşma vaktinin geldiğine karar verdik. Öncelikle yemeğe dair merakımın nasıl şekillendiğini anlatarak başlamak isterim...
Bildiğiniz gibi damak zevki, kıymetli ailelerimizin evinde gelişmeye başlar. Belki de bu yüzden çocukluğumuzun lezzetlerini hiçbir zaman unutamayız. Benim yemeğe olan ilgim, annemin yemekleri ve babamın bitmeyen yemek aşkından geliyor. Ben daha küçücük bir çocukken o, kendi çapında bir gurmeydi. İtalyan ve Fransız mutfağına bayılır, balığı ve tatlılardan da en çok pastayı severdi. Buzdolabında her zaman çikolata veya pasta olurdu. Bir de evimizi çekip çeviren Müzeyyen Ablamız vardı. Okuldan eve geldiğimizde bizi lezzetli yemeklerle karşılardı. Müzeyyen Abla, babamın onu gönderdiği yemek kursları sayesinde (İtalyan, Fransız mutfaklarına dair kurslar) dünyanın farklı yerlerinde pişen lezzetlerin, bir başka kaynayan tencerelerin yemeklerini de bizim soframıza taşırdı. Hatta daha sonra bir yemek kitabı bile çıkardı. Babam, zaman zaman farklı dillerdeki yemek kitaplarından bize çeviriler yapar, pazar öğlenleri mutfakta babam, ablam ve ben saatlerce o leziz yemekleri hazırlardık. Annem çok fazla yemek pişirmezdi ama güzel yemeklere bayılırdı. Fakat biz, çok fazla dışarıda yemek yiyen bir aileydik. Bazen yurt dışı seyahatlerinde farklı ülkelerin lezzetlerini dener, bazen de İstanbul’daki lokantalarda özel lezzetlerin peşine düşerdik. Yazları okul tatil olduğunda büyükannem ve büyükbabamın yanına, Bodrum’a giderdik. Hem Bodrum’daki butik otelimizde hem Bodrum’un içindeki hem de özellikle koylardaki o salaş balıkçılarda pişen inanılmaz lezzetler hâlâ damağımda. Bir ara, otelde babam sonu olmayan bir maceraya girip muhteşem manzarası olan otelimizin terasında bir moules-frite restoranı bile açtı. Ama tahmin edeceğiniz gibi midye ile patates, hele o yıllarda fazla ilgi çekmedi. Çocukluğumun özellikle balık ve meze lezzetleri o günlerden bize kalmadır. Anlayacağınız, ben çocukken sofrada leziz tencere yemeklerimizin yanı sıra aşçıların özel tarifleri de olurdu. Ben de şimdilerde, babam gibi iflah olmaz bir yemek meraklısıyım. Fakat çocukluğumdan beri en sevdiğim yemekler değişmedi: Güzel pişmiş bir köfte, çıtır çıtır ev patatesi, tane tane dökülen şehriyeli pilav, mevsimine göre bir salata veya cacığın yeri her zaman bir başkadır bende. Sonuçta ne olursa olsun bu toprakların kültürü en basit şekliyle bile olsa damarlarımıza işlemiş durumda.
Her zaman değişik lezzetlere ilgim devam etti. Yemek kitapları ve dergilerden oluşan büyük bir koleksiyonum var. Zaman zaman çok yer kapladığı için, eşim Ebru ile başımı derde sokan bu büyük koleksiyondan ben de babam gibi mutfağımıza çeviriler yapmaya çalışıyorum. Eğer sizin de yemek sevdanız için yaptığınız girişimler yüzünden benim gibi evdekilerle başınız beladaysa lütfen bana yazmaktan çekinmeyin. Bakarsınız bir yerlerde buluşuruz.
Genelde sevdiğim insanlarla birlikte lezzetli mekanların kapılarını aralıyorum. Bazen bir aile yemeği, bazen arkadaşlarım, bazen de bir iş yemeği yeni lezzetler için fırsat yaratıyor. Babam çok seyahat ederdi ve gittiği yerlerde özel ve farklı lokantalara uğrardık. Bu sayede hem birlikte çok güzel yemekler yedik hem de çok güzel anılar biriktirdik. Şimdilerde ise benim nereye gideceğime çoğunlukla çocuklarım karar veriyor. Kızım, inanılmaz bir Çin mutfağı aşığı. Bu yüzden sürekli Dragon’u ziyaret ediyoruz. Oğlum ise Tezgah’ın hastası. Orada baharatlarla oynayıp salata malzemelerini keserek bazen kendi yemeğini hazırlıyor. Çocuklarımın kendi zevklerini bulması, keşfetmesi, yemeği kendi hayal güçlerine göre şekillendirmesini seviyorum. Ailece Elbet’i, Kıyı, Park Fora’yı da sıklıkla ziyaret ediyoruz. Ben, en çok ocakbaşına gitmeyi seviyorum. Nusret’in kebapçısının mutfağına bayılıyorum. Özellikle lahmacunu benim en sevdiğim lezzetlerinden birisi. Evde tek kaldığımda ise yumurta ve tost hazırlamayı seviyorum. Bir de özel bir sandviç tarifim var. Tembel bir lezzet hazırlamak istediğim zamanlarda güzel bir ekmek alır, içine mayonez, hardal, göbek marul, turşu ve sevdiğim bir şarküteri eti koyarım. Deneyin, pişman olmazsınız! Anlayacağınız gibi yemek yapma meziyetinden çok, yeme meziyetine sahibim.
Hiçbir yere tek başıma gidemem. Ben kalabalık severim. Yanımda insanlar olsun isterim. İş yaptığımız dostlarımızla da ailemle de sıklıkla güzel restoranlara giderim. Keyifli bir restoranda, güzel bir sohbetle çok fazla başarılı iş anlaması yapılır. Hele ki lezzetli bir sofrada anlaşma yapmanın tadı bambaşka... İş gereği kurduğumuz masalarda çok fazla karar alıyoruz diyebilirim. Diyelim ki çok önemli bir iş yemeğim var. Tercihi önce karşı tarafa bırakırım. Fakat kötü bir yemek yemek istemediğim için yeri beğenmezsem hemen leziz bir öneride bulunurum. Daha lezzetli bir sofra için dostlarımı ikna etmeye çalışırım. İnanıyorum ki bütün güzel yemekler sevdiğimiz insanlarla birlikte olduğumuzda daha lezzetli hale geliyor. Umarım ileride çocuklarım da tıpkı babam ve benim gibi kendi çapında bir gurme olur. Güzel insanlarla güzel sofralarda otururlar. Son olarak sizlerle İstanbul’da son dönemlerde sıklıkla uğradığım bazı mekanları paylaşıyorum. Umarım büyük keyif alırsınız. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle...
Çok keyifli, güzel dekore edilmiş ve elbette çok lezzetli bir restoran. Etiler civarına yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı öneririm. Burak Altay’ın açtığı bu mekandaki guacamole İstanbul’un en iyisi. Padron biberi, taco’ları ama esas bence pescado a la talla, pollo asada ve carne asada gerçekten iddialı.
Yıllar boyunca havalimanına giderken ziyaret ettiğim ve vazgeçemediğim bir yer burası. Beyti Bey’in nezaketi her zaman bambaşka. Etleri, döneri ve tabii ki beytisine bayılıyorum. Ayrıca su böreğinin de tadı damağımda.
Kahraman Altun, lezzetin kitabını yazmış. Salatadan ekmeğe masada bir yemek şöleni yaratır. Mekanda herkes kalkan balığını tercih etse de ben kırlangıç ve dil balığının hastasıyım; ama lakerdasını da unutmamak lazım. Hem aile hem de iş yemeği için uygun bir mekan.
Ahmet Usta’nın yaptığı etlerin tadına doyum olmaz. Mekan, yeni yerinde hizmet vermeye başladı. Dekorasyonu da çok güzel. Yazın da çok keyifli olacak gibi duruyor ama esas Adana kebabı, uykuluğu ve yağlı karası ayrı güzel.
Yılların eskitemediği bu mekan Ergun Yücebıyık ve eşinin sunumuyla bir İstanbul klasiği haline geldi. Çin lezzetlerinden benim en beğendiklerim ise mısırlı Çin böreği, sizzling dana eti, General Tso tavuk, sebzeli kızarmış pilav veya karidesli erişte...