Benim için bu yer çoğu zaman Milano’ya yakın şehirlerden biri oluyor. Ne zaman sosyal pilim tükenip bunalsam, bir trene atlayıp günübirlik bir kaçamak yapmayı seviyorum. Sık seyahat etsem bile, bu kısa geziler beni manevi olarak çok besliyor. Floransa, Milano’dan trenle yaklaşık bir buçuk saat uzaklıkta. Ya da Verona… Sadece bir saatlik konforlu bir tren yolculuğunun ardından kendimi Arena di Verona’nın önünde bulmak; turistlerle dolu sokaklarında dolaşmak, kahve molaları vermek bana iyi geliyor. Como Gölü, Milano’ya daha yakın ve doğası muhteşem olsa da bana nedense Floransa, Verona ya da Torino’nun verdiği o iç huzurunu yaşatmıyor. Belki de Como’nun o kartpostallık manzarası, Verona’da yiyeceğim lezzetli bir yemek tabağı ya da güzel bir kahve fincanı kadar cazip gelmiyordur.
İşte yine öyle bir günde, öyle bir şehirdeyiz: Verona.
Aktif olarak kullanılan Roma dönemine ait bir amfitiyatroya, orta çağ mimarisine, taş köprülerine ve zarif kiliselerine sahip bu küçük ama derli toplu şehir, romantizmiyle baş döndürüyor. İtalya’da kaç aşk şehri var bilmiyorum ama hiçbiri, Shakespeare’in Romeo ve Juliet’ine ev sahipliği yapacak kadar romantik değildir. Venedik’te aşk havası aldığınızı mı sanıyorsunuz? Bir de Verona’yı deneyin. Özellikle baharla birlikte şehir, sanki toplu düğün organizasyonlarının yapıldığı bir yere dönüşüyor. Kiliselerden farklı milletlerden yeni evli çiftler çıkıyor; aşk hayatını yoluna koymak isteyen yalnızlar ya da evlenme planları yapan çiftler Juliet’in balkonunun önünde, Romeo’larını bekliyor.
Bu büyülü atmosferde, aşkın ve tarihin iç içe geçtiği sokaklarda gezerken elbette romantizmi taçlandıracak birkaç lezzet durağına da ihtiyaç duyuluyor. İşte tam bu noktada Locanda 4 Cuochi devreye giriyor. Ancak ondan önce şunu söylemeliyim: Burada yediğiniz her tabak, Juliet’in balkonu kadar unutulmaz, Romeo’nun aşkı kadar tutkulu. Çünkü nasıl aşkta doğru insan ve zaman önemliyse, yemekte de doğru malzeme ve ustalık şart. Yoksa Romeo’nun “Ey Juliet, neden yemeğin tadı kötü?” demesini istemeyiz!
Locanda 4 Cuochi, üç Michelin yıldızlı Casa Perbellini’nin şefi Giancarlo Perbellini’nin öğrencileri tarafından açılmış. Arena’ya sadece 150 metre uzaklıkta. Bölge genelde turist tuzaklarıyla dolu olsa da bu restoran, özgünlüğüyle ayrışmayı başarmış. Klasik İtalyan tabaklarını daha rafine dokunuşlarla sunuyorlar. Genelde bu tarz yaratıcı sunumlar yapan yerleri pek sevmem. Ama damak tadına güvendiğim kişilerden övgüler duyunca, ön yargımı bir kenara bırakıp denemeye karar verdim.
Ve iyi ki de etmişim. Her ziyaretimde, yediğim yemeklerin lezzeti önyargılarımı bir tokat gibi silip atıyor.
Restoranın ambiyansı dinamik ve rahat. Beyaz yakalılar iş yemeği için tercih edebilir, turistler şort ve şapkayla içeri girebilir. Çalışanlar profesyonel ve zarif ama aynı zamanda sizi rahat hissettirecek kadar da içten. Masa düzeni de bu samimiyeti destekliyor. Beyaz kağıt örtüler ve her masaya bırakılan boyama kalemleriyle sizi ciddi kimliklerinizi bir kenara bırakmaya davet ediyorlar. Masanızı kirletin, çocuk gibi eğlenin, yemeğinizi beklerken biraz hayal kurun diye…
Menü mevsimsel olarak değişiyor ama ben bugüne kadar hep yüzüm gülerek ayrıldım. Haziran ayında gittiğimde sipariş ettiğimiz tabaklar şunlardı:
En çok beğendiğimiz tabak ravioli oldu. Tonnata sosu ve domates salçasının dengeli uyumu, baklanın kattığı hafif acılık ve tazelikle birleşince, yaz aylarında keyifle yenebilecek ferah bir makarna ortaya çıkmış.
Tatlı menüsünde ise Perbellini’nin imzası hâlâ hissediliyor. Öğrencileri, ustalarından öğrendikleri meşhur milföy tatlısını buraya da taşımış.
Ayrıca restoran, alakart menü dışında kendi tadım menünüzü oluşturmanıza da izin veriyor. İki başlangıç, bir primo, bir ana yemek ve bir tatlıdan oluşan beş tabaklık menünün fiyatı 55 €. Malzeme kalitesi ve tariflerin düzeyi göz önünde bulundurulduğunda, oldukça uygun bir fiyat.
Yemeğin ardından kahveyi burada değil, daha özel bir yerde içmenizi öneririm. Verona’da kahve ve çekirdek kalitesine önem veren iki ayrı mekân var. İlki, üçüncü dalga kahvecilerden Garage Bros. Castelvecchio Köprüsü’nün hemen önünde yer alıyor. Küçücük bir dükkân, sadece iki sandalye var. Ya V60 demletip yolda içiyorsunuz ya da ayakta hızlı bir espresso içip çıkıyorsunuz. Kahvelerini Verona dışındaki atölyelerinde kavuruyorlar. Sabah erken geldiyseniz, hemen karşısındaki Amao’dan kruvasan ya da hamur işi alıp Garage Bros’ta kahvaltı yapabilirsiniz.
İkinci önerim ise şehir merkezindeki Caffè Coloniale. Kahvelerini, yerel bir kavurucu olan Giamaica Caffè di Verona’dan alıyorlar. Espresso’ları daha klasik İtalyan tarzında; sert, kısa ve yoğun. Bahçesi çok keyifli. Normalde İtalya’da espresso içip saatlerce oturmak hoş karşılanmaz ama burada çalışanlar sıcak ve anlayışlı. Ayakta içilen kahveler daha uygun fiyatlı. Masada oturarak içecekseniz, espresso fiyatları genelde 2,1–2,4 € arasında. Son yıllarda Terra & Cuore isimli dondurmacıyla iş birliği yapmaya başlamışlar. Keçi sütünden yapılan gelatoları ya da affogato benzeri tatlı içecekleri burada deneyebilirsiniz.
Yolunuz Verona’ya düşerse, sadece romantizmine kapılmayın; onun lezzet dünyasını da keşfetmeyi unutmayın. Çünkü bazen gerçek aşk, bir tabakta ya da bir fincan kahvede saklıdır.