Zengin Avrupalıların domates yedikten sonra hastalanmasının ardında aslında domates değil, yemek takımları vardı. Kalaylı ve kurşunlu tabaklar, domatesin asidik yapısıyla etkileşip kurşun zehirlenmesine neden oluyordu. Ama suç yine domatese yüklendi ve “zehirli elma” efsanesi daha da yayıldı.
Bir zamanlar “zehirli elma” olarak anılan domates, bugün sofraların baş tacı. Amerika kıtasında Aztekler tarafından tüketilen bu meyve, 16. yüzyılda Avrupa’ya ulaştığında rengi ve kokusu nedeniyle afrodizyak, büyülü ve hatta tehlikeli sayıldı. İtalyanlar ona “aşk elması” derken, İngilizler ise “pis kokulu” diyerek mutfaklardan uzak tuttu. Avrupa aristokrasisinin domates yedikten sonra zehirlenmesinin nedeni ise yemek tabaklarıydı. Kurşun içeren tabaklarla temas eden domates, ölümlere yol açıyor, ama suç hep bu kırmızı meyveye atılıyordu.
Amerika’da da ilk başta süs bitkisi olarak görülen domatesin kaderi, 19. yüzyılda İtalyan göçmenlerin pizzaları ve sosları sayesinde değişti. En çok bilinen efsaneye göre, 1820’de New Jersey’de bir çiftçi olan Robert Gibbon Johnson, halkın önünde domates yiyerek onun güvenli olduğunu kanıtladı. Tarihsel olarak doğrulanmasa da bu hikâye, domatesin aklanmasında etkili oldu.
Domatesin sofralara girişi sadece bir gıda hikâyesi değil; aynı zamanda kültürel önyargıların nasıl değişebileceğini gösteren bir sembol. Bugün ketçap şişesinden salata kâsesine kadar hayatın her yerinde olan domates, aslında geçmişin korkularını alt eden bir kahraman gibi mutfaklarda yer alıyor.
Kaynak: National Geographic Traveller